Çocuklarımızı bekleyen büyük tehlike: Pedofili...
Son yıllarda özellikle moda ve medya sektöründe kız çocuklarının cinsel obje olarak kullanılması bilinçli ailelerin ve uzmanların büyük tepkisini çekiyor
11 Kasım 2011 Cuma, 15:44:50






Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada, mevsim geçişlerinin olduğu bu dönemde bağışıklık sistemini desteklemek için çeşitli baharatlarla zenginleştirilmiş yeşil çay başta olmak üzere bitki çaylarından destek alınmasını önerdi.

Yeşilada, yaptığı açıklamada, havaların soğumaya başlaması, okulların açılması ve toplu taşıma araçları gibi kapalı mekanlarda geçirilen zamanın uzaması gibi durumların gribal enfeksiyonların görülme sıklığını artıracağına işaret etti.
Hastalığa yakalanmamanın öncelikli hedef olduğuna da dikkati çeken Yeşilada, şunları dile getirdi:
“Mevsim geçişlerinin olduğu bu dönemde bağışıklık istemini desteklemek için çeşitli baharatlarla zenginleştirilmiş yeşil çay başta olmak üzere bitki çaylarından destek alınmalı. Yeşil çay ile birleşen tarçın, karanfil, zencefil, kakule ve karabiber gibi baharatlar antimikrobiyal etkisi ve canlandırıcı desteği ile zinde kalmaya yardımcı oluyor.”
Yeşil çayın antioksidan bileşikler bakımından zengin olduğunu belirten Yeşilada, tarçının da uçucu bileşenlerinin mikroorganizmalar üzerinde etkisi nedeniyle soğuk algınlığında çay olarak içilmesi ya da yoğun derişimli çayının gargara olarak uygulanmasının yararlı olduğunu kaydetti.
Karanfilin içerisinde bulunan uçucu özellikteki bileşenlerin de ağız ve boğaz mukozası iltihaplarında, bakteri, mikromantar veya virüslerin yol açtığı ağız ve boğaz enfeksiyonlarında antiseptik ve ağrı hissini hafifletici etki gösterdiğini de belirten Yeşilada, zencefil içerisindeki bazı bileşenlerin de iltihap giderici etkisi bulunduğunu dile getirdi.
Kakulenin, bakteri ve virüsler üzerinde etkili olduğunu kaydeden Yeşilada, soğuk algınlığı, bronşit, öksürük, yüksek ateş şikayetlerinin hafifletilmesinde yararlı olduğunu, ağız ve boğaz iltihaplarının giderilmesinde etkili olduğunu anlattı.
Toz karabiberin meyveleri ile hazırlanan çayın gargara şeklinde boğaz enfeksiyonlarında yararlı olduğunu ifade eden Yeşilada, özellikle boğazda soğuk algınlığı belirtilerinin ilk hissedildiği süreçte uygulanması durumunda daha etkili olabildiğini kaydetti.
Sağlık / Yazar Yazısı
Mutfağınızdan Kuşburnu eksik olmasın
29 Ekim 2011

Rosa Canina, bilinen adıyla kuşburnu ülkemizde sıklıkla yetişen gıda sektöründen ilaç sektörüne birçok alanda kullanılan bir bitkidir.
Özellikle sonbaharda bağışıklık sisteminin güçlenmesi için hem çayından hem de marmeladından destek alınabilir.
*Kuşburnu C vitamini deposudur, portakal, limon, mandalinadan daha fazla C vitamini içerir. Soğuk algınlığı ve gribe karşı korur.
*B vitaminlerinden zengindir, enerji metabolizmasında, hücre yenilenmesinde, sinir sisteminde, büyüme ve gelişmede faydalıdır.
*Kemik yapısını güçlendiren ve kanın pıhtılaşmasını düzenleyen K vitamini içerir.
*Demirden zengindir, yine büyüme ve gelişme için önemli, kansızlık gidericidir.
*Bağışıklık sistemini güçlendiren ayrıca saç ve göz sağlığı için gerekli olan çinko içerir.
*Kansere karşı korur, kanı temizler, yaraları hızlı iyileştirir.
*Bioflavonoidlerden zengindir, fitoöstrojen içerir bayanlarda menopoz döneminde sıcak basmalarına karşı faydalıdır. Diyetisyen Özlem Sert Aydın
*Yaşlılarda halsizlik ve yorgunluğa karşı önleyicidir.
*Dolaşım sistemini hızlandırarak selülit oluşumunu önler.
*Sigara ve alkolün zararlı etkilerine karşı koruyucudur.
*Kabızlık problemine karşı düzenli tüketildiğinde faydalı olabilmektedir.
*Doğal idrar söktürücüdür, ödem sorununu giderir.
*Barsak parazitlerini düşürür.
Birçok sağlık probleminde faydası olan kuşburnu meyvesinin hem çayını hem de marmeladını tüketebiliriz; günde 2 fincan kuşburnu çayı ve 1 yemek kaşığı marmeladı sağlıklı beslenme planınızın bir parçası olmalıdır.
Havuç ve ıspanak kör eden "sarı leke"nin düşmanı
Uzmanlar, ileri yaşlarda ortaya çıkan ve körlüğe neden olan sarı leke hastalığına karşı sebze ve meyve tüketilmesini öneriyor.
10:18 | 24 Ekim 2011
Uzmanlara göre ıspanak, brokoli, havuç ve yaban mersini gibi "lutein" maddesinden zengin sebze ve meyvelerin bol miktarda tüketilmesi, ileri yaşlarda ortaya çıkan ve körlüğe neden olan "sarı leke" hastalığı riskini azaltıyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Süleyman Kaynak, gözde "sarı leke" adı verilen bölgede, daha çok ileri yaşlarda görülen ve körlüğe neden olan hastalıkla ilgili bilgiler verdi.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşam süresinin uzamasının, bu tür hastalıkların görülme sıklığını artıracağını belirten Kaynak, sarı lekenin körlüğe neden hastalıklar içinde katarakt ve glokomdan sonra üçüncü sırayı aldığını bildirdi. Kaynak, ancak, katarakt ve glokom ile ilgili farkındalığın artması ve tedavi yöntemlerinin gelişmesinin, sarı leke hastalığının daha büyük bir sorun haline gelmesini sağladığını söyledi.
-"Zengin fakir fark etmiyor"-
Bu hastalığın ekonomik gelişmişlikle ilgisinin bulunmadığını, zengin ya da fakir bütün dünya ülkelerinde benzer sıklıkla görüldüğünü ifade eden Kaynak, "Yaşlı nüfusun arttığı ülkelerde yaşa bağlı sarı leke hastalığı yüksek oranlarda ortaya çıkıyor" dedi.
Türkiye’de 2050 yılında yaşlılıkla ilgili sorunların artacağını, sarı leke hastalığının bu sorunlardan biri olacağını vurgulayan Kaynak, "65 yaş üstündekilerde bu hastalığın görülme sıklığı yüzde 10-30 arasında" dedi.
Hastalığın görülme sıklığında özellikle 65 yaş sonrasında büyük artış olduğuna dikkati çeken Kaynak, "İnsanlar çok yaşamak istiyor, ama yaşlandıkça bu tür sorunlarla karşılaşma riski de artıyor" ifadesini kullandı.
Türkiye’de bu hastalıktan kaynaklanan ekonomik kaybın ortalama 3 milyar TL olduğunu, uygun tedavi yöntemleri uygulanması halinde kamu harcamasının 0.1 milyar TL olacağını ifade eden kaynak, "Bütün hastalara ulaşılıp tedavi uygulanmasıyla kamunun yapacağı harcama, bu hastalıktan dolayı oluşacak ekonomik kaybın ancak yüzde 4’ünü oluşturuyor. Dolayısıyla hastalara ulaşılıp tedavi uygulaması, ülke ekonomisine de büyük katkı sağlayacaktır" bilgisini aktardı.
Gerekli tedavilerin uygulanmaması halinde hastaların çok kısa sürede görme kaybına uğradığını, bunun da beraberinde psikolojik ve sosyal sorunlar getirdiğini anlatan Kaynak, hastaların yüzde 40’ında 5 yıl içinde ikinci gözde aynı hastalığın ortaya çıktığını söyledi.
Hastalığın görülme riskinin yaş ilerledikçe arttığını, aile öyküsü bulunması, hava kirliliği, sigara, yüksek kan basıncı, açık göz rengi, aşırı ışık ve güneşe maruziyet, yanlış beslenme ve obezitenin riski artırdığını bildiren Kaynak, hastalığın en önemli belirtisinin görme keskinliğinin azalması, nesnelerin eğri görülmesi ve renklerin kaybolması olduğunu belirtti.
Bu hastaların minare ya da direk gibi çevrelerindeki uzun nesneleri eğri, kişileri dumanlı gördüklerini anlatan Kaynak, hastalığın tedavisinde erken tanının çok önemli olduğunu, bu belirtilerin ortaya çıkması halinde hemen bir göz hekimine başvurulması gerektiğini söyledi.
Prof. Dr. Kaynak, hastalıktan korunmada beslenme, sigara ve aşırı güneş ışığından uzak durmanın önemine işaret ederek, şu bilgileri aktardı:"Gözdeki sarı leke bölgesi, gerçekten sarı renktedir ve makula boyaları bulunur. Bunlar makulayı ışıktan korur ve antioksidan etkileri nedeniyle sinir hücrelerini korur. Bu boyalar yaşla birlikte azalır. Özellikle ileri yaşlarda, ’lutein’ denilen ve bitkilerde bulunan sarı renkli organik renklendiriciden zengin besinler tüketmek, bu hastalıktan korunmada etkilidir. Çünkü lutein maddesiyle makula yoğunluğu korunabilir, böylece gözde savunma bariyerleri kurulur. Bu nedenle ıspanak, brokoli, havuç ve yaban mersini gibi ’lutein’ maddesinden zengin sebze ve meyvelerin bol miktarda tüketilmesi, sarı leke hastalığının görülme riskini azaltır. 50’li yaşla birlikte vejateryan beslenme benimsenmelidir."
Bu hastalığın tanısında, 60-65 yaş arasındakilerin göz muayenelerinde göz bebeğinin büyütülüp arkasına bakılması gerektiğini bildiren Kaynak, tedavide göz içine enjekte edilen ilaçların kullanıldığını söyledi.
Bunların üç ay boyunca, her ay birer doz uygulandığını, hastalığın ilerlemesi durdurulamadığı takdirde ikinci bir 3 aylık tedaviye daha başlandığını belirten Kaynak, "Bu tedavi SGK tarafından karşılanıyor, ancak 6 ayın sonunda hastalığın ilerlemesi durdurulamazsa devlet yeni tedaviyi karşılamıyor" şeklinde konuştu.